Emre'nin Bloğu

blog_logo

Nürnberg Tutanakları: Rudolf Höss

Nürnberg Tutanakları: Rudolf Höss

15 Nisan 1946, Pazartesi. Nürnberg, Almanya. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda mağlubiyete uğrayan Nazi Almanyası’nın yakalanabilen en yüksek rütbeli ve yetkili liderlerini yargılamak için Müttefik ülkelerinden yargıç ve savcı grupları oluşturuldu. Ernst Kaltenbrunner, Oswald Pohl ve IG Farben fabrikasının yargılanmasında Auschwitz komutanlarından Rudolf Höss kürsüye çıktı ve Nürnberg tutanakları için “tanık” olarak kaydedildi.

Rudolf Höss mahkemeye Gruppenführer Ernst Kaltenbrunner’in Yargılanması davası için tanık olarak çıktı. Tanıklık ettiği duruşmanın dökümü ve Nürnberg tutanakları kayıtları:

Joseph W. Kaufman (Savcı) – KAU
Geoffrey Lawrence (Mahkeme Başkanı) – LAW
Rudolf Höss (Tanık) – HÖS

KAU: Mahkemenin izniyle, kürsüye tanık Hoess’i çağırmak istiyorum. (Tanık Höss yerini aldı)

LAW: Ayağa kalkın. Adınızı belirtir misiniz?

HÖSS: Rudolf Franz Ferdinand Höss.

LAW: Bu yemini benden sonra tekrarlar mısınız? “Her şeye kadir ve her şeyi bilen Tanrı’nın huzurunda bildiklerimi saklamadan, yalan eklemeden sadece ve sadece gerçeği söyleyeceğime yemin ederim.” (Tanık yemini Almanca tekrarladı)

LAW: Oturur musunuz?

KAU: Tanık olarak ifadeleriniz çok önemli bilgiler edinmemizde anahtar rol oynayacak. Bazı gizli saklı bilgere ulaşabilmemizin belki de tek yolu sizsiniz ve bize Avrupa’daki yahudilerin yok edilmesi emirlerini verenlerin kim olduklarını da siz söyleceksiniz. Bu emirlerin de nasıl gerçekleştiğini ve bu eylemin ne kadar sır olduğunu da sizden öğreneceğiz.

LAW: Dr. Kauffmann, tanığa sorularınızı sorar mısınız lütfen?

KAU: Evet(Tanığa döner.)

KAU: 1940’tan 1943’e kadar Auschwitz kampının komutanıydınız. Doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Kampta öldürülen kurbanların sayısını tutmanız yasaklanmıştı, bu doğru mu?

HÖS: Evet, bu doğru.

KAU: Fakat bu notları “Eichmann” isimli bir adamın kurbanlar hakkında tuttuğu, bu kurbanları organize ettiği ve  bir araya topladığı da doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Ayrıca Eichmann’ın size Auschwitz’de 2 milyondan fazla Yahudi’nin yok edildiğini söylediği doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Erkekler, kadınlar ve çocuklar?

HÖS: Evet.

KAU: 1. Dünya Savaşı’na katıldınız mı?

HÖS: Evet.

KAU: Ardından 1922’de Parti’ye (NSDAP, Nazi Partisi) girdiniz?

HÖS: Evet.

KAU:SS’in üyesi miydiniz?

HÖS: 1934’ten beri.

KAU: 1924 yılında politik bir cinayete karıştığınız için uzun süreli ağır iş cezasına çarptırıldığınız doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Daha sonra 1934’te Dachau toplama kampına gittiniz?

HÖS: Evet.

KAU: Oradaki göreviniz neydi?

HÖS: İlk olarak bir blokta (bina) tüm mahkumların komutanıydım, daha sonra yazıcı, onun ardından da mahkumların bulunduğu bütün mülkün yöneticisi oldum.

KAU: Ve orada ne kadar kaldınız?

HÖS: 1938’e kadar.

KAU: 1938’den beri hangi işle meşguldünüz ve neredeydiniz?

HÖS: 1938’de Sachsenhausen toplama kampına gittim, kamp komutanının yardımcısıydım ve daha sonra koruyucu gözetim kampının başına geçtim.

KAU: Auschwitz kampının ne zaman komutanı oldunuz?

HÖS: Mayıs 1940’tan Aralık 1943’e kadar Auschwitz’in komutanlığını yaptım.

KAU: Auschwitz’de bir seferde tutulabilen en çok insan sayısı nedir

HÖS: Auschwitz’de tutulan en çok kadın ve erkek sayısı 140.000 (yüzkırk bin) civarıydı.

KAU: 1941’de Berlin’e Heinrich Himmler‘i görmek için emir aldığınız doğru mu? Lütfen konuştuklarınızı da anlatın.

HÖS: Evet. 1941 yazında Berlin’e Reichsführer-SS (SS Komutanı) Himmler’i görmek için özel emir aldım. Bana Führer’in (Adolf Hitler) Yahudi sorunu için “son çözüm” emrini verdiği söyledi. Tam kelimeleri hatırlamıyorum. Biz SS’ler olarak emri yerine getirmekle görevliyiz. Eğer emir yerine getirilmezse daha sonra Yahudiler Almanya’yı yıkmaya kalkışacak. Gerek kamp alanının geniş olması gerek demir yolu ulaşımının elverişli olması yüzünden Auschwitz’i seçti.

KAU: Bu toplantı sırasında Himmler size bu eylemin bir Reich (Nazi krallığı) problemi olduğunu söyledi mi?

HÖS: Evet. O noktaya değindi. Bana bu toplantıda konuştuklarımızı benim komutanım olan Gruppenführer Glacks’a bile söylemememi de net bir şekilde belirtti. Bu toplandı sadece ikimiz arasında kalacaktı ve ben de onu büyük bir sır olarak saklayacaktım.

KAU: Bahsettiğiniz “Glacks” isimli şahsın tam olarak pozisyonu neydi?

HÖS: Gruppenführer Glacks, tam olarak anlatmak gerekirse toplama kamplarının denetçisiydi ve direkt olarak Reichsführer’e (Himmler) bağlıydı.

KAU: “Gizli Reich sorunu” ifadesini başka bir tanımla, “kendi hayatını tehlikeye atmadan dışarıda en ufak bir şekilde belirtmek” mümkün değildi.

HÖS: Evet, “gizli Reich sorunu” demek, hiçkimsenin hiçbir şart altında bu konuyu konuşamaması demekti. Ayrıca herkes sır tutmak için hayatı üzerine söz vermişti.

KAU: Bu sözünüzü tuttunuz mu?

HÖS: 1942’nin sonlarına doğru bozdum.

KAU: Neden özellikle bu tarihi ima ediyorsunuz? Dışarıdan insanlarla o tarihten sonra mı konuştunuz?

HÖS: 1942’nin sonunda karım, Upper Silesia’nın Nazi Partisi liderinden benim kampımda olan biten hakkında bir şeyler duymuş. Gelip bana doğru olup olmadıklarını sordu ben de itiraf etmek zorunda kaldım. Reichsführer’e verdiğim sözü ilk kez burada bozdum. Başka bir şekilde herhangi biriyle konuşmadım.

KAU: Eichmann ile ne zaman tanıştınız?

HÖS: Reichsführer’den aldığım emirden 4 hafta sonra Eichmann ile tanıştım. Auschwitz’e geldi ve benimle verilen emir hakkında konuştu. Reichsführer’in bana toplantımızda dediğine göre Eichmann ile verdiği emri daha sonra konuşmamızı söyledi çünkü bütün detayları ondan alacaktım.

KAU: Auschwitz kampının size verilen en gizli görevlerle tamamen izole bir yerde olduğu doğru mu?

HÖS: Auschwitz kampı kasabadan yaklaşık 3 km uzaklıktaydı. 20.000 dönüm üzerine kurulmuş, kurulmadan önce üzerinde bulunan her türlü yapıdan veya başka bir şeyden temizlenmiş bir bölgeydi. Bütün bölgeye sadece SS subayarı ya da özel giriş izni bulunan siviller girebiliyordu. Daha sonra imha kampının kurulacağı asıl yere Birkenau deniliyordu. Birkenau kampı Auschwitz kampından 2 km uzaklıktaydı. Kampi ormanın ötesine yapılmıştı ve gözle fark edilmesi imkansızdı. Buna ek olarak bölgeye sadece izinli SS subayları girebilirdi. Yani bu bölgeye izinsiz biri değil izinsiz bir SS bile giremezdi.

KAU: Daha sonra trenle insanlar getirilmeye başlandı. Bu dönem içinde bu trenler kaç gün aralıklarla, ne kadar insan getiriyordu?

HÖS: 1944 yılına kadar değişik ülkelerden düzensiz bir şekilde operasyonlar devam ettiği için kimse insan getiren trenler ve içindekiler hakkında kesin bir bilgi veremez. Her zaman dört ila altı hafta arasında oldu. Bu dört ila altı hafta arasındaki zamanda her gün 2.000 insan taşıyan üç tren gelirdi. Bu trenler önce Birkenau bölgesinde dururdu ve daha sonra lokomotifler geri giderdi. Görevliler gelen insanlarla hemen ilgilenip bölgeyi boşaltırlardı. Daha sonra insanlar kamp görevlilerine teslim edilirlerdi. O sırada SS subayları tarafından çalışmaya elverişliliğini kontrol amacıyla tıbbi muayeneden geçirilirlerdi. Elverişli olanlar tek seferde Auschwitz veya Birkenau kampına götürülürlerdi. Elverişsiz olarak tanımlananlar ise geçici yerlere yerleştirilirlerdi. Hemen ardından da yeni inşa edilen krematoryuma (fırın) gönderilirlerdi.

KAU: Bundan birkaç gün önce sizinle yaptığımız bir soruşturmada yaklaşık 60 görevli bu trenleri karşılıyordu ve bu 60 görevli daha önceden bahsettiğimiz gizliliği korumakla yükümlüydüler. Bunu hala bugün söyleyebilir misiniz?

HÖS: Evet, bu 60 görevli gelen “elverişsiz” insanlarla hemen ilgilenmekle sorumluydular ve daha sonra da diğerleriyle. Bu grup, yaklaşık 10 lider ve yardımcılarından oluşan, içinde doktorlar ve tıbbi personel olan ve tekrar tekrar gizliliğin hatırlatıldığı bir gruptu.

KAU: Dışarıda yaşayan herhangi birine bu gelen trenlerin insan taşıdığını ve daha sonra kampa getirildiklerinde öldürülüceklerini gösteren, ima eden veya anlatan en ufak bir işaret var mıydı? Veya Auschwitz’e gelen trenler – gerek malzeme olsun gerek diğer ihtiyaçlar olsun – çok fazlaydı da böyle bir olasılık düşünülmüyor muydu?

HÖS: Evet, özel olarak araştırma yapmayan bir insan dışarıdan içeride ne olduğunu anlayamazdı. Çünkü dediğiniz gibi imha edilecek insanların trenleri gibi diğer maddeleri veya malları taşıyan trenler de sürekli olarak kampa geliyordu. Bunlar içinde kampta yeni çalışacak insanları getiren trenler de vardı. Ayrıca kampı terk eden trenler aynı şekilde geriye dolu bir şekilde çıkıyordu. Ya transfer edilen mahkumları ya da çalışanları götürüyorlardı. Trenler tamamen kapalıydı. Yani şunu söylemek gerekirse dışarıdan herhangi birisinin trende insan olduğunu görmesi olanaksızdı. Ayrıca kampa hergün civardaki çalışma kamplarından araba maddeleri, savaşta kullanılacak maddeler getiriliyordu.

KAU: Ve bu trenlerden gelen kurbanların ellerinde ne varsa alınıyordu, değil mi? Tamamen soyunmak zorunda mıydılar, bütün değerli eşyalarını vermek zorunda mıydılar? Bunlar doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Ardından hemen öldürülüyorlardı?

Hoess: Evet.

KAU: Bilginiz dahilinide soruyorum, bu insanlar nereye götürüldüklerini biliyor muydu?

HÖS: Çoğunluğu bilmiyordu. Kampta nereye götürüldükleri hakkında şüpheleri olsun diye ona göre davranılıyordu. Yani ölmeye gidecekleri düşündürülmüyordu. Mesela, bütün kapılar ve duvarlarda giyinmeye, duş almaya veya değişik şeyler yapmaya götürüldüklerini gösteren işaretler vardı. Bu levhalar önceden getirilen insanlar tarafından birçok değişik dile çevrilmişti ve aralarında ne olduğu yayılmıştı.

KAU: Ardından, bana önceki gün söylediklerinize göre, gazla yapılan öldürme işlemi 3 ila 15 dakika arası sürüyordu. Bu doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Bana ayrıca kurbanlar ölmeden önce hafızalarını kaybettiklerini de söylediniz?

HÖS: Evet. Kendim anladığıma göre bana tıbbi görevliler tarafından söylenen oydu. Bu hafıza kaybı zamanı, gaz odalarında bulunan insanların sayısı, sıcaklık ve değişik etkenlere bağlı olarak değişebiliyordu. Hafıza kaybı genelde birkaç saniye içinde veya birkaç dakika içinde gerçekleşiyordu.

KAU: Kurbanlara hiç kendi ailenizi ve çocuklarınızı düşünerek acıma hissetiniz mi?

HÖS: Evet.

KAU: Bu durumda yapılan işlemi devam ettirmeyi nasıl başardınız

HÖS: Bütün bu içimdeki şüphelere göre bana verilen bir emir vardı ve bu emir bana Reichsführer Himmler tarafından verilmişti.

KAU: Himmler hiç kampa gelip kendisi de bu imha eyleminin devamına ikna oldu mu?

HÖS: Evet. Himmler kampa 1942 yılında geldi ve bu imha işlemini detaylı bir şekilde başından sonuna kadar izledi.

KAU: Aynı şey Eichmann için de geçerli mi?

HÖS: Eichmann, Auschwitz’e çok kez geldi ve işleme bizzat tanık oldu.

KAU: Sanık Kaltenbrunner kampa hiç geldi mi?

HÖS: Hayır.

KAU: Kaltenbrunner ile göreviniz hakkında hiç konuştunuz mu?

HÖS: Hayır, hiçbir zaman. Ben Obergruppenführer Kaltenbrunner ile sadece bir kez görüştüm.

KAU: Ne zaman?

HÖS: 1944 yılında doğum gününden bir gün sonra.

KAU: Ve bu bahsettiğiniz görüşmenin konusu neydi?

HÖS: Mauthausen kampından gelen bir rapor hakkında konuştuk. İddaya göre isimsiz birkaç görevlinin silah sanayisi ile ilgisi hakkındaydı. Obergruppenführer Kaltenbrunner’in konu hakkında bir karar vermesi gerekiyordu. Bu nedenle ben de Mauthausen kampının komutanından raporu kendisine getirdim fakat bir karar vermedi. Bana daha sonra karar vereceğini söyledi.

KAU: Mauthausen kampının tam olarak nerde olduğunu söyler misiniz? Upper Silesia’da mıydı yoksa Hükümet bölgesinde mi?

HÖS: Mauthausen…

KAU: Auschwitz, özür dilerim yanlışlık yaptım. Auschwitz’den bahsediyorum.

HÖS: Auschwitz eski Polonya eyaleti üzerindeydi. Daha sonra 1939’da Upper Silesia’ın içine girdi.

KAU: Bu kampların Temel Ekonomi ve İdare Ofisi tarafından kontrol edildiği doğru mu?

HÖS: Evet.

KAU: Ve 1943’ten savaşın sonuna kadar bu ofiste siz bir müfettiş şefi olarak görev yaptınız?

HÖS: Evet, doğru ifade edilmiş.

KAU: Bununla birlikte, toplama kamplarında uygulanan yöntemlerden ve olan biten her şeyden haberiniz vardı?

HÖS: Evet.

KAU: Öyleyse size şu soruyu soruyorum, kamptaki insanlara nasıl davranıldığı, asıl yöntemlerin ne olduğu, işkenceye uğradıkları veya kötü muamele gördükleri hakkında herhangi bir bilginiz var mı? Lütfen ifadenizi 1939 ve 1939 yılından sonrası için veriniz.

HÖS: 1939’da savaşın başından itibaren toplama kamplarındaki durum, barındırma ve insanlara yapılan davranış Reich’teki herhangi bir mahkuma yapılanlarla aynıydı. Mahkumlara sert davranılıyordu fakat dövmek veya çok kötü davranmak gibi yöntemler kesinlikle olamazdı. Reichsführer, mahkumlara kötü muamele yapan SS’lerini cezalandırıyordu ve birçok kez kötü muamele yapan SS subayı cezalandırıldı. Kamplardaki mahkumlara yemek ve yer sağlamak diğer hapishanelerdeki mahkumlara olduğu kadar yasal bir şekilde yapılıyordu. Kamplardaki durum o yıllarda yine de normaldi çünkü patlak veren savaşın sonuçları daha ortada yoktu. Savaş başladıktan sonra aşırı kalabalık bir şekilde politik mahkumlar sürekli kamplara getirilmeye başlandı. Bununla birlikte işgal edilen bölgelerde otoriteye karşı koyan mahkumlar getirilmeye başlandı. Artan mahkum sayısı sonucunda binalar yetersiz kaldı. Savaşın ilk yıllarından itibaren bu problem devam etti fakat daha sonra elimizden bir şey gelmeyince, fazla bina da olmayınca sorun olarak kalmaya devam etti. Ayrıca Ekonomi Dairesi tarafından kamptakilerin ihtiyaç payları (yemek, su v.b.) gittikçe azaltıldı. Bunun sonucunda insanlar artan hastalıklara karşı direncini yitirdi. Savaş sonunda kurtarılan bu kamplardaki insanların çoğunun hasta olması veya çok kötü durumda bulunması Silahlandırma Bakanlığının fabrikalarında son güçlerine kadar çalıştırıldıklarına bağlıdır. Reichsführer bu talimati her fırsatta gözümüze sokuyordu. Her komutana bu emir tek tek söyleniyordu. Hedef mümkün olduğu kadar az ölüme sebebiyet vermek veya yok etmekti. Reichsführer silahlandırma sanayisinde kullanılan güce çok dikkat ediyordu.

KAU: Savaşın uzadıkça hastalanan ve işkence gören insanların arttığına hiç şüphe yok. Toplama kamplarını denetlemeye çıktığınızda bu durumlar hakkında hiç şikayet almadınız mı? Veya duyduğunuz şikayetleri aşırı izdihama mı bağlıyordunuz?

HÖS: Bu sizin bahsettiğiniz “sadist davranışlar” ve işkence hikayeleri, ordular tarafından özgür bırakılan insanlara zorla söylettirdiği bir şeydir. Ayrıca liderler ve diğer bilinenlerin abartılı açıklamalarıdır ve tabiki bu insanlar üzerinde güç uygulayanlardır.

KAU: Bu sorunlara hiç çözüm arayışı içine girmediğinizi mi söylüyorsunuz?

HÖS: Herhangi bir şekilde böyle bir duyum ortaya çıktığında görevli derhal görevinden alınır ve hiç vakit kaybetmeden başka bir yere transfer edilirdi. Böylece eğer suçu yüzünden cezalandırılmadıysa bile kamptaki insanların yakınından alınıp başka bir pozisyonda çalıştırılıyordu.

KAU: Bu Müttefik askerleri tarafından videoya alınan ve fotoğrafları çekilen “kötü koşulların” ortaya çıkmasını neye bağlıyorsunuz?

HÖS: Bu kötü durum tamamen savaş sırasında demir yolunun hasar görüp ulaşıma kapanmasından ve endüstri fabrikalarının yok edilmesinden kaynaklandı. Tahmin ediyorum ki Auschwitz’in 140.000 nüfusuna bakmak zorlaştı. Komutanlar durumun düzelmesi için kamyon konvoylarını ve değişik birkaç şeyi daha denediler fakat yarar sağlamayınca yapacak bir şey de kalmadı. Hastalıklı olanların sayısı çok arttı. Hiçbir tıbbi tedarik yoktu, hastalık çeşitleri her yerde arttı. Çalışabilen insanlar arka arkaya sürekli kullanıldı. Reichsführer’in emri üzerine “yarı-hasta” insanlar bile işçi olarak kullanılmaya başlandı. Bunun sonucunda da toplama kampının her köşesi hasta veya ölmek üzere olan insanlarla doldu.

KAU: Size şimdi arkanızda asılı duran haritaya bakmanızı rica ediyorum. Kırmızı noktalar toplama kamplarını temsil ediyor. İlk olarak sorum şu: Savaşın sonunda kaç tane toplama kampı vardı?

HÖS: Savaşın sonunda halen 13 toplama kampı açıktı. Bu haritadaki diğer noktalar “işçi kampları”ydı ve silahlandırma endüstrisine bağlıydı. Toplama kampı dediğim gibi 13 tanesi ortada veya bir bölgenin ortasındaydı. Örneğin Bavyera’daki Dachau veya Avusturya’daki Mauthausen. Ve diğer işçi kamplarının kontrolü de toplama kamplarındaydı. Toplama kampları da bu işçi kamplarına insan temin etmekle görevliydi. Ayrıca hasta mahkumları değiştirmekle, elbise tahsis etmekle ve görevlileri temin etmekle de toplama kampları ilgileniyordu. 1944’ten itibaren silahlandırma fabrikasında çalışan işçilere yemek bulmak savaş şartları altında çok sorun oluyordu.

KAU: Yaşayan insanlar üzerinde yapılan tıbbi deneyler hakkında ne biliyorsunuz?

Hoess: Tıbbi deneyler birkaç kampta ikizler üzerinde SS tıbbi görevlisi Dr. Mengele tarafından yapılıyordu.

KAU: Tıbbi görevli Dr. Rascher’i tanıyor musunuz?

HÖS: Dachau’da ölüme mahkum edilen insanlar üzerinde insanın soğuğa dayanıklılığı ve yüksek basınçlı odalar hakkında tıbbi deneyler yapıyordu ve Lutwaffe’de (hava kuvvetleri) görevliydi.

KAU: Buna benzer deneyler geniş bir çevre tarafından biliniyor muydu

HÖS: Buna benzer deneyler “gizli krallık meselesi” idi. Buna rağmen geniş bir toplama kampında yapılınca diğer mahkumların gözünden kaçmayacağını ve bilinmeye başlayacağını göz ardı etmemek lazım. Bu deneylar hakkında “dış dünya”nın ne kadar bilgiye sahip olduğunu tam olarak bilemem

KAU: İdam kararlarının Auschwitz kampında alındığını söylemiştiniz ve savaş çıktıktan sonra bu kararların azaldığını ama sonra tekrar daha da çok arttığını da söylediniz. Bu doğru mu?

HÖS: Evet. Savaş başladığında sadece birkaç idam kararı verildi, sadece özellikle ciddi davalarda. Böyle bir dava hatırlıyorum, Buchenwald’da mahkumlar bir SS subayını ölümüne dövdüler ve sonra hepsi asıldı.

KAU: Ama savaş süresince ve ifade edeceğiniz gibi idamlar artmaya başladı?

HÖS: Savaş başladığında zaten artmaya başlamıştı.

KAU: Bu idam kararları Alman mahkemelerinde kanunlara bakılarak mı veriliyordu?

HÖS: Hayır. Kampa gönderilen idam kararları RSHA tarafından veriliyordu.

KAU: Size ulaşan idam kararını kim imzalıyordu? Ayrıca size gelen idam kararlarının altında “Kaltenbrunner” imzası olduğu ve bu raporların gerçeği değil de teleprintlerde basıldığı ve imzanın gerçek imza değil de daktilo harfleriyle atıldığı olduğu doğru mu?

HÖS: Doğru. İdam kararlarının gerçek dökümanları hiçbir zaman kampa gelmezdi. Bu kararların orjinalleri  Toplama Kampları Müfettişliği’ne yollanırdı. Oradan da teleprintle bir kopyası ilgili kampa gönderilir veya acil durumlarda RSHA kararı direkt olarak ilgili kampa yollardı ve görevli bilgilendirilirdi. Bu yüzden o imzalar her zaman daktilo yazısı gibiydi.

KAU: İmzaları teyid etmek için tekrar söyler misiniz, çıkartılan bütün idam kararları bir şekilde Heinrich Himmler veya Heinrich Müller‘in imzasını taşıyor muydu?

HÖS: Reichsführer’den gelen sadece birkaç rapor gördüm ve yine de şu anda savunma makamında bulunan Kaltenbrunner’den daha azdı. Çoğu, aslında tümü de diyebilirim, “Müller” imzalıydı.

KAU: Böyle durumları daha önceki ifadenizde de belirttiğiniz gibi Müller ile mi konuşuyordunuz?

HÖS: Gruppenführer Müller, RSHA’da 4. Bölüm’ün şefiydi. Müfettişlerin tümüyle kamplarda olan bütün meseleler hakkında irtibat kurmak zorundaydı.

KAU: Siz Gestapo Şefi Müller’i görmeye gittiğinizde, kendi deneyimlerinize dayanarak, görevde kaldığı bütün o yıllarda bağımsız olarak mı hareket ediyordu?

HÖS: Hemen hemen doğru. Kampta olup biten herşey hakkında Gruppenführer Müller ile görüşmek durumundaydım. Bütün bu olaylar hakkında bilgilendiriliyordu ve çoğu meselede de hemen kararını veriyordu.

KAU: Net bir fikre sahip olmak için soruyorum, savunma makamında bulunan kişiyle (Kaltenbrunner) bu konular hakkında konuşuyor muydunuz?

HÖS: Hayır.

KAU: Savaşın sonuna doğru toplama kamplarının boşaltıldığını öğrendiniz mi? Ve öğrendiyseniz emirleri kim verdi?

HÖS: Açıklamama izin verin. Orjinal olarak Reichsführer’in düşmanın yakınlaşma durumuna veya gelecek hava saldırılarına göre kampın teslim olması yönünde emri vardı. Daha sonra 1945’in başında Führer’e bahsedilen Buchenwald hadisesi yüzünden ve bazı kamplar düşmanın saldırı noktasına dönüşmeye başladığından bu emir iptal edildi. Reichsfürer kamplardan sorumlu yüksek rütbeli SS ve polis liderlerine saldırı durumunda kampın güvenliği açısından tahliyesine veya savunmasına kendilerinin karar vereceği emrini vermişti. Auschwitz ve Gross-Rosen tahliye edilmişti (düşman tarafından). Buchenwald da tahliye edilmişti. Buchenwald’ın işgalinden sonra kampta zamanında tutulan insanlar silahlandırıldı ve Weimar kasabasında yağmalama yapmaya başladılar. Bu Führer’in Himmler’e bundan böyle hiçbir kampın düşmana hiçbir şekilde devredilemeyeceği ve kamp boşaltılsa bile geride bırakılan insanların silah taşıyacak durumda olmaması gerektiği emrini vermesine neden oldu. Bu savaşın bitmesine kısa bir süre kala oldu. Kuzey ve güney Almanya birbirinden koptu. Şimdi Sachsenhausen kampı hakkında konuşabilirim. Gestapo Şefi Gruppenführer Müller bir akşam beni yanına çağırdı ve Reichsführer’in Sachsenhausen kampının bir seferde boşaltılması emrini verdiğini söyledi. Bunun Müller’e ne anlama geldiğini söyledim. Sachsenhausen’i boşaltırsak, etrafta silahlandırma fabrikası için kullanılan işçi kamplarından başka kamp kalmayacaktı ve bunlar da zaten tıka basa doluydu. Kamptaki insanların çoğu ormanın içinde bir sığınağa götürülmek durumundaydı. Bu da sayısı belli olmayan binlerce ölüme sebep olacaktı ve her şeyin ötesinde bu kadar insanı doyurmak da imkansız olacaktı. Reichsführer ile bu konuyu tekrar görüşeceğine dair bana söz verdi. Görüştükten sonra tekrar beni yanına çağırdı ve Reichsführer’in fikirlerimizle ilgilenmediği ve emirlerin derhal yerine getirilmesini istediğini söyledi. Aynı zamanda Ravensbrück de aynı meseleden dolayı boşaltıldı. Güney Almanya’da hangi kampların temizlendiğini bilmiyorum çünkü biz müfettiş grubu olarak güney Almanya ile bağlantımız tamamen kopmuştu.

KAU: Burada idda edildiğine göre, -ve bu benim son sorum- sanık Kaltenbrunner’ın, Dachau ve iki artçı kampı bombalayarak veya zehirleyerek tahliye etme emrini verdiği doğru mu? Size bununla ilgili herhangi bir şey duyup duymadığınızı soruyorum. Eğer duymadıysanız böyle bir emrin mümkün olabildiğini düşünüyor musunuz?

HÖS: Bu konu hakkında hiçbir şey duymadım ve daha önce beyan ettiğim gibi güney Almanya’daki kampların tahliyesi hakkında herhangi bir emir veya başka bir şey duymadım. Ayrıca bu yöntemlerle bir kampı yok etmek de biraz imkansız.

KAU: Başka sorum yok.

 

Yazıyı Paylaş

Okumaya Devam

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Yorum yapmak için tıkla!x