SS’in Adamları: Heinrich Himmler
- Tarih
- Ocak 2, 2023
Heinirich Himmler, 7 Ekim 1900 yılında Münih’te Bavaryalı orta sınıf bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Tam adı doğum kağıdına Heinrich Luitpold Himmler olarak kaydedildi. Babası Joseph Gebhard Himmler o zamalar prestijli bir okul olan Wittelsbacher Gymnasium’da hem ortaokul öğretmeni hem de okul müdürü olarak görev yapmaktaydı. Annesi Anna Maria Himmler (kızlık soyadı Heyder), Roma Katolikleri’ndendi ve çok titiz bir anneydi.

Doğumu ve gençlik yılları
Heinrich’in Gebhard Ludwig Himmler (d. 29 Temmuz 1989) adında kendisinden büyük bir erkek kardeşi ve Ernst Hermann Himmler (d. 23 Ekim 1905) adında bir de küçük kardeşi vardı. Himmler’in okuldaki davranışları diğer bütün çocuklar gibi normaldi. Annesi ve babası sert, ayrıca çok da titizdi. Buna rağmen üç çocuklarıyla da sürekli ilgileniyorlardı.
Heinrich’e Bavarya kraliyet ailesinden olan vaftiz babasının adı verilmişti: “Prince Heinrich of Wittelsbach”. Heinrich’in babası Prens Heinrich’in özel öğretmenliğini yapıyordu. Bu durum, Heinrich’in hayatı boyunca rütbelere takıntılı olan, büyük-küçük pozisyonları benimseyen bir insan olmasına yok açacaktı. 1910 yılında Heinrich, orta okula Munih ve Landshut’daki elit “Gymnasia”larda başladı. Klasik edebiyat okuyan Heinrich, atletizmde sürekli sıkıntı çeken bir öğrenciydi. Buna rağmen okuldaki diğer sorumluluklarını yerine getiriyor ve ödevlerini de iyi bir şekilde yapıyordu. Heinrich ayrıca babası gibi 10 yaşından 24 yaşına kadar kapsamlı bir günlük tuttu. Satranç oynamak, pul kolleksiyonu yapmak, klavsen çalmak ve bahçe işleri yapmak gibi hobileri vardı. Çocukluğunda ve ergenliğe geçiş döneminde karşı cinsle hiçbir zaman kolay bir iletişimi olmadı.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başladı ve bu savaş Heinrich’in günlüğüne göre “içinde olmak istediği” bir olaydı. Derhal babasına yüksek mercilerde hatrı sayılır arkadaşlarıyla konuşmasını, kendisinin subay olmak istediğini söyledi. Anne ve babası buna karşı çıktı fakat daha sonra razı oldular. Ortaokuldan mezun olduktan sonra Heinrich 1918’de 11. Bavarya Alay’ında eğitime başladı. Atletik olmadığı için, ordunun sahada yaptığı eğitimde pek başarılı olamadı. Daha sonra aynı yılda savaş Almanya’nın mağlubiyetiyle sona erdi. Almanya’nın imzaladığı Versay Antlaşması’nın, Almanya’nın asker sayısının azaltılacağı maddesini kapsamasından dolayı Heinrich’in hayalleri suya düştü ve savaş yüzü göremeden askerliğini tamamladı.
1919’dan 1922 yılına kadar Heinrich, Munih’teki Technische Hochshcule’de tarım eğitimi gördü. Heinrich o zamanlar sade bir hayat istiyordu fakat daha sonra yemek yemeye gittiği yerin patronunun kızını görünce işler değişti. Heinrich’in günlüğünden bu konuyla ilgili ufak bir alıntı:
“Düzgün bir adam bir kadını üç şekilde sever; azarlamak için bir çocuk gibi. Hatta bazen mazereti olmadığı takdirde ceza verilebilecek ve sevildiği için koruyup büyütülebilecek şekilde sever. Daha başka bir eş gibi sever; sadık biri olarak, bir askeri anlayabilen, yanında hayatta savaş verebilecek biri olarak. Ne olursa olsun sürekli onun yanında durabilecek biri olarak sever. Ve ayakları öpülmesi gereken bir tanrıça olarak sever; kadınsı bilgeliğiyle dimdik duran biri olarak, en zor saatlerde birkaç dakika bile olsun cennetten gelen huzuru verecekmiş gibi sever.”
Himmler ayrıca iyi bir satranç oyuncusuydu. Satrancı, iki ülkenin birbirleri arasında yaptığı savaşa benzetiyordu ve akıllı olanın daima kazanacağını düşünüyordu. Heinrich ayrıca Technische Hochshule’ye giderken dini yönden tökezliyordu. Günlüklerinde inançlı bir Katolik olduğunu ve kiliseye hiçbir zaman sırtını dönmeyeceğini anlatıyordu. Daha sonra Hristiyanlık’a inanmamaya başladı ve Tanrı’nın, Almanlar’ı dünyayı yönetmesi için yarattığı düşüncesini içten içe benimsemeye başladı. Bu zamanlarda asker olma fikrine saplantılı bir hale geldi. Günlüğünde eğer Almanya tekrar savaşa girmezse, savaşan bir ülkeye gideceğini yazdı.

Heinrich Himmler 1923’ün Kasım ayında Adolf Hitler’in Beer Hall Putsch (Birahane Darbesi) hareketine katıldı. 1926’da daha sonra karısı olacak kadınla bir fırtınadan kaçarken sığındığı bir otelin lobisinde tanıştı. Margarete Siegroth sarışın, mavi gözü ve Heinrich’ten 7 yaş büyük, boşanmış ve Protestan bir kadındı. 3 Temmuz 1928’de çift evlendi ve tek çocukları olan kızları Gudrun da 8 Ağustos 1929’da dünyaya geldi. Himmler kızını taparcasına seviyordu ve ona oyuncak bebek anlamına gelen “Püppi” kelimesiyle hitap ediyordu. Daha sonra Margarate bir erkek çocuk evlat edindi ve Himmler bu evlat edinme fikrine ve olayına hiçbir ilgi göstermedi. Heinrich ve Margarete birlikteliği zor bir evlilikti ve çift 1940’da boşanma işleriyle uğraşmadan ayrıldı. Heinrich hayatı boyunca sürekli asker ideolojisini benimsediği için karısına pek zaman ayıramıyordu. Daha sonra Heinrich, orduda bir sekreterle arkadaşlık etmeye başladı. Bu sekreterin adı Hedwig Potthast’dı. Potthast 1941’de işinden istifa etti ve Heinrich’in metresi oldu. Daha sonra metresinden 1942 doğumlu oğlu Helge ve 1944 doğumlu Nanette Dorothea isimlerinde iki evlilik dışı çocuğu oldu.
SS (Schutzstaffel) kariyeri
Himmler, SS’lere (Koruma Timi) 1925 yılında katıldı ve 1927’de “SS-Führer” rütbesine getirildi. Bu görevi çok büyük ciddiyetle kabul eden Heinrich, işinde de son derece disiplinliydi. SS komutanı Erhard Heiden’ın istifasından sonra, Heinrich Himmler 1929 Ocak ayında Adolf Hitler’in onayıyla Reichsführer-SS rütbesine yükseldi. O zamanlarda SS birliğinin 280 üyesi vardı ve SA (Sturmabteilung) birliğinden sayıca çok daha fazlaydılar. Himmler’in daha sonra SA-Oberführer rütbesine çıkarılması düşünüldü fakat 1929’dan sonra “Reichsführer-SS” rütbesinde kalmayı tercih etti.
1933 yılından itibaren Nazi Partisi Almanya’da güç kazandı. Himmler’in SS birliği 52.000 üyeyi buldu. Organizasyon ve birlik büydükçe, katılmak için istenen şartlar da o kadar zorlaştırıldı. Mesela üyelerin, Adolf Hitler’in “Aryan Herrenvolk” olarak adlandırdığı Ari ırkından olması isteniyordu. Daha sonra Himmler, SA birliğinde Gruppenführer (grup komutanı) oldu ve vekili Reinhard Heydrich ile birlikte, SS’leri, SA birliğinden ayırmak için büyük çaba gösterdiler. İlk adımı üniformaları değiştirerek attılar. Hugo Boss tarafından dizayn edilen siyah SS üniformaları sipariş edildi. SA birliği de 1933 sonbaharından itibaren kahverengi üniformaları giyecekti. Kısa bir süre sonra Himmler, SS-Obergruppenführer und Reichsführer-SS rütbesine yükseldi ve SA birliğinin en üst rütbeli subaylarıyla aynı rütbeye çıkarıldı.
Himmler, Hermann Göring ve General Werner von Blomberg, hızla büyüyen ve kontrol edilemez hale gelen SA birliği ve lideri Erst Röhm’ün, Almanya ordusuna ve Nazi liderliğine bir tehdit oluşturduğu kanaatindeydiler. Röhm’ün kuvvetli sosyalist görüşleri vardı ve bunlara sıkıca bağlıydı fakat Hitler başarılı bir taktikle Almanya’da tüm gücü eline almayı bildi. Buna rağmen gerçek “devrim” daha başlamamıştı ve Nazi liderleri, SA birliğinin gücünü arkasına alarak, Ernst Röhm’ün her an bir darbe girişiminde bulunabileceğini düşünüyorlardı. Himmler ve Göring’in baskısı üzerine Hitler, Röhm’ün öldürülmesi gerektiğine inandırıldı. Röhm’ün ortadan kaldırılması işini Himmler, Göring, Heydrich, Kurt Daluege ve Walter Schellenberg’e verdi. Ernst Röhm’ün ve yüksek rütbeli SA subaylarının ölüm fermanı yazılmıştı. Emirler verildi ve 10 Haziran 1934’te “Nacht der langen Messer” (Uzun Bıçaklar Gecesi) adıyla bilinen operasyon başlatıldı. Ertesi gün SS birliği Nazi Partisi’nden ayrılıp bağımsız bir organizasyon oldu ve Himmler’in Reichsführer-SS rütbesi artık resmi bir ordu rütbesi haline geldi.
1936’da Himmler’in yetkisi iyiden iyiye genişlemeye başladı. Almanya’daki bütün “askeri” kuvvetlerin başına getirildi ve Ordnungspolizei gibi merkezi SS karargahı olan yeni kurulan grupların lideriğine getirildi. Himmler artık “Alman Polisi’nin Şefi” konumundaydı. Buna rağmen Himmler üniformalı polislerin idaresini alamamıştı. İşte bu güç de kendisi İçişleri Bakanı olarak atandığında eline geçmiş oldu. Heinrich Himmler’in sıfatı tam olarak: İçişleri Bakanı Reichsführer-SS ve Alman Polisi Şefi oldu.(Resmi yazı ve mektuplarda sıfatı “RFSSuCdDPidMI” diye kısaltılıyordu).1934’te siyasi polis gücü de Heinrich Himmler’in liderliğinde bir organizasyon haline geldi. Siyasi polisi daha sonra “Gestapo”ya dönüştürdü ve bu grup gelecekte Almanya’nın bütün toplama kamplarına personel eğitip atamaya başladı. Buna rağmen savaş başladıktan sonra bu gözaltı kampları hiçbir zaman bir “toplama kampı” olarak planlanmamıştı veya Himmler ve SS birliği de bu kampları yürütenler olmayacaktı. Fakat 1943’te, Almanya’nın, Stalingrad hezimetinden sonra parti üyeleri Gestapo’nun performansından şikayet etmeye başlayınca ve parti kendi polis birliği olan Politische Staffeln’i kurunca, Gestapo’nun hüküm sürdüğü yerlerde hiçbir niteliği kalmadı. 1936’daki atanmasından sonra Himmler, Almanya’nın siyasi olmayan polis güçlerinin de lideri haline gelmişti. Bu güçlere “Kripo” deniyordu. Himmler, Kripolar’ı, Sicherheitspolizei ile bilreştirip, onları Reinhard Heydrich’in liderliği altında toplayacaktı. Fakat bu birleşme Reich’da (meclis) onaylanmayınca plan suya düştü. Kripo birliği tekrar sivil toplumun kontrolü altında kaldı. 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ardından, Himmler Reichssicherheitshauptamt’ı (Reich (meclis) Güvenliği Merkezi) kurdu ve Gestapo, Krip ve Sicherheitsdienst birliklerini bu çatı altında topladı. Himmler bu merkezi kullanarak Kripolar üzerinde tam yetki almaya kalktıysa da çok sert bir tepki ile karşılaştı ve planını uygulayamadı. Aynı zamanda SS’ler de askeri bir branş kurmakla meşguldü. Bu branş daha sonra Waffen-SS (SS’lerin savaş kolu) adını alacak olan SS-Verfügungstruppe idi.
Himmler’in Yahudiler’e karşı savaşı
Uzun Bıçaklar Gecesi’nin ardından, SS-Totenkopfverbände birliğine Almanya rejimindeki toplama kamplarını kurma emri verildi ve 1941’den sonra imha kampları Polonya’da inşa edilmeye başlandı. SS’lerin istihbarat kolu olan Sicherheitsdienst (SD), Yahudileri, Çingeneleri, şamanları, homoseksüelleri, komünistleri ve Naziler’in karşı çıktığı diğer ırk ve kültürdeki insanları yakalamakla görevliydi. Bu kategoriye giren insanları sorgusuz sualsiz silah zoruyla derhal kurulan kamplara yönlendirten Himmler, bu toplama kamplarından ilkini 22 Mart 1933’te Dachau’da kurmuştu. Büyük Tahribat’ın (The Holocaust) mimarlarından biriydi. “Gizemciliği” kullanarak ırkçı Nazi ideolojisini toplu cinayet ve soykırımla milyonlarca insanı katlederek dünyaya tanıtıyordu. Himmler’in Polonyalılar için daha değişik planları da vardı. Akıllı, entellektüel olan Polonyalılar hemen öldürülüyordu ve geriye kalanlar, fazla akıllı olmayanlar olarak kabul ediliyor ve Himmler de zaten onların aklını yıkayıp Almanya için kullanmak istiyordu. Heinrich Himmler bireysel olarak, Adolf Hitler’den daha çok toplama ve imha kampı kurma emri imzalamıştır.
Himmler bir gün Polonya’daki Yahudiler’in kurşuna dizilişini izlerken, ölen kurbanlardan birinin kanı ve beyninin bir parçası kendi paltosunun üzerine gelince, yaptıkları işi daha hijyenik ve kolay bir hale getirebilmek için düşünmeye başladı. Daha sonra farklı SS subaylarının da bu düşünme işine katılmasıyla gaz odaları ortaya çıktı. Kurşuna dizme yöntemi vahşetin bir parçası oladursun, sürekli insan öldüren SS askerlerinin de yaşadığı psikolojik problemler açığa çıkmaya başlamıştı.
Himmler gerçekten dünyada sadece sarı saçlı, mavi gözlü bir ırk olabileceğine inanıyordu. Önceden bir tavuk çiftliğinde çalışırıken hayvanların yavrulama şekline göre bebek verdiğini biliyordu ve Almanya’daki Ari ırkının da sadece bu yönde çoğalmasını sağlamak istiyordu. Bu “seçici yavrulama” yöntemiyle dünyadaki bütün insaları sarışın ve mavi gözlü tek bir ırk haline dönüştürmeyi planlıyordu. 4 Ekim 1943’te yaptığı konuşmada bunu açık açık belirtti:
“…Ayrıca çok zor bir konuya da değinmek istiyorum, tamamen açık sözlü olarak. Bu konu sadece bizim aramızda konuşulmalı, ayrıca buradan başka bir yerde bu konudan bahsedilmemesi gerekmektedir. Yahudiler’in “tahliyesinden” bahsediyorum; bütün Yahudi insanların yok edilmesinden. Diğer söylenen şeyler gibi kolayca söylenen “Yahudi insanlar yok ediliyor.”, bütün Parti üyeleri size söylecek, kusursuzca, tertemiz, bu bizim planımızın bir parçası, Yahudiler’i eliyoruz, yok ediyoruz, bu bizim için çok basit bir problem.”
2. Dünya Savaşı
1941’de Rusya’nın işgalinden önce Himmler, Yahudi Bolşevizm birliklerinin yok edilmesi için SS’leri hazırlamaya başladı. Himmler daima “Orta Çağ” ülkeleri ve Nazi Almanyası arasında paraleller kurmayı sevdi. Avrupa’nın heryerinden, Danimarkalı, Norveçli, İsveçli, Hollandalı, Belçikalı, Fransız ve İspanyol gönüllüleri himayesinde topladı. Ayrıca işgal edilen Ukrayna, Letonya, Litvanya ve Estonya’daki gönüllüleri de SS orduları içine kabul etti. Himmler’in planı, “Ateist Bolşevik Güçleri”ne karşı, Alman olmayan halkları kullanıp, onları yok etmekti. Naziler’in Rusya’dan kendi birliklerine kattığı gönüllüler aslında Rusya topraklarında çalışan polisler ve güvenlik kuvvetlerinden oluşuyordu. Kızıl Ordu bu polislerin bulunduğu bölgeyi işgal edince, kaçıp kurtulabilenler Nazi ordularına gönüllü olarak katıldı. Rusya için savaştıklarında resmen birer fanatiktiler fakat buna rağmen Waffen-SS birliği içinde Baltık bölgesinde yaptıkları savaşta, Himmler’in emirlerini komünizme karşı duydukları hislerin tükenmesinden dolayı uyguladılar.
1942’de Himmler’in sağ kolu Reinhard Heydrich Prag’da özel Çek kuvvetleri mensubu Jozef Gabčík ve Jan Kubiš tarafından öldürüldü. Himmler öfkesini, Lidice köyündeki bütün erkek nüfusu katlederek gösterdi.
Bundan bir yıl sonra Himmler resmi olarak Almanya İçişleri Bakanı oldu. Himmler’in rakip siyasetçilere ve kendisini kıskananlar olarak tanımladığı liderlere karşı aldığı bu zaferden sonra güçleri tamamen eline almak için direkt olarak parti içinde operasyonlara başladı. Fakat bu operasyonlar Hitler’in genel sekreteri ve parti başkanı Martin Bormann tarafından erken fark edilerek engellendi. Ayrıca bu saldırgan tavırlar Adolf Hitler’in kendisi tarafından da pek hoş karşılanmadı. Himmler kafasına göre düzen kurmaya devam ediyordu. İçişleri Bakanı olduktan sonra “Ersatzheer” (Yedek Ordu) başına getirilen Himmler’in tavırları daha da kötüye gitti. Bütün asker ve polis meselelerinde ve bunların birlikleri üzerinde yetkisini sınırsızca kullanmaya başladı. Bununla da kalmayıp bazı polisleri Waffen-SS birliğine transfer etti. Himmler resmen kendi idamını hazırlarken, Bormann bir anlamda ipi Himmler’e uzatmadı ve bütün bu çılgınlıkları görmezden geldi. Halbuki yazacağı bir raporla Himmler’in kariyerini ve rütbesini bir hamlede bitirebilirdi. Ancak Bormann’ın sessizliği bile Himmler’in tavırlarını değiştirmedi. Etraftaki fısıltılar, bağırışmalara, bağırışmalar da protestolara dönüştü. Parti’deki üyeler ve diğer liderler bu olaylardan sonra Himmler’i benimsememeye başladı. Parti artık Martin Bormann’ı koruyucusu olarak görüyordu.
20 Temmuz 1944’te Hitler’in ve diğer liderlerin fikir ayrılığı yüzünden Abwehr’de (Almanya ordu istihbaratı) bir kargaşa patlak verdi. Amiral Wilhelm Canaris, Hitler’i, Abwehr’i tamamen kapatıp, 3. Reich’in istihbaratını tamamen SD birliğine vermesi için teşvik etti. Bu da Himmler’in batan gemisinin tekrar su yüzüne çıkması demekti. Fakat birbiri ardına gelen olaylar etraftaki uyanık insanlarda hemen bir komplo teorisinin oluşmasına neden oldu. Heinrich Himmler, Yedek Ordu’nun başına General Friedrich Fromm’un yerine gelmişti. Himmler ordunun düzenini bilerek bozup, yedek ordu üzerindeki yetkisini bilerek kötüye kullanmıştı çünkü gücün tamamen kendi liderliğini yaptığı SD birliğine geçmesini istiyordu. Yani ortada ne batan bir Himmler vardı, ne de aklını yitirip kendi rütbesini kafasına göre kullanan bir komutan…
Komplo teorisini çözen liderler hemen bir soruşturma başlattı. Daha sonra Himmler ile birlikte birçok SS subayının ve hatta bu subayların liderlerinin de komplonun içinde olduğu ortaya çıktı. Daha da önemlisi birkaç SS subayı, SS lideri Himmler’e komplo kurmaya başladı çünkü Himmler’in, Martin Bormann’a karşı verdiği mücadeleyi kaybedeceğine inanıyorlardı. Bu inananlar arasında Heydrich’in öldürülmesinden sonra Reichssicherheitshauptamt başına getirilen Ernst Haltenbrunner ve Gestapo şefi Gruppenführer Heinrich Müller de vardı.
1944 sonlarında Himmler ordunun bir birliği olan Upper Rhine komutanlığına geldi. Bu birlik Rhine’ın batı cephesinde Amerika Birleşik Devletleri 7. Ordusu ve Fransa 1. Ordusu’na karşı Alsace bölgesinde savaşıyordu. Himmler, garnizonu Kızıl Ordu’nun Vistula-Oder saldırısından sonra dağılan Wehrmacht’ın ardından 1945 yılının başlarına kadar savunabildi. Daha sonra Hitler, Martin Bormann’ın tavsiyesi üzerine Himmler’i yeni oluşturulan Vistula Birliği’nin başına getirdi. Fakat Himmler’in hiç savaş tecrübesi olmaması yüzünden kısa bir süre sonra General Gotthard Heinirici, Heinrich’in yerini aldı.
Savaş Almanlar’ın mağlubiyetiyle sonuçlanma yolunda giderken Himmler, Hitler’e bir şey olması sonucu birçok çevre tarafından Almanya’nın başına gelecek isim olarak görülüyordu. Fakat savaş sonrası anlaşıldı ki Hitler, Himmler’i hiçbir zaman halef olarak görmemişti. Tam aksine, müttefiklerle yaptığı barış görüşmeleri yüzünden vatana ihanet ettiği görüşündeydi ve böylece partinin savaş devam etse bile kendisini Führer olarak seçmeyeceğini düşünüyordu.
Barış arayışları ve ölümü
1944’ün kış aylarında Himmler’in Waffen-SS birliği tam 910.000 ve Allgemeine-SS ile birlikte sadece kağıt üzerinde toplam 2.000.000 üyeye sahipti. Buna rağmen 1945 yılının ilkbaharında Himmler, özel doktoru ve masörü Felix Kersten ve SS subayı Walter Schellenberg ile yaptığı tartışmaların ardından hayatını adadığı Almanya’nın zaferinden kuşku duymaya başladı. Nazi rejiminin hayatta kalmasını İngiltere ve Birleşik Devletler ile yapacağı barış görüşmelerine bağladı. Sonuç olarak İsveç diplomatı Kont Folke Bernadotte ile Hollanda sınırında bulunan Lübeck’te temas kurup görüşmelere başladı. Himmler’in planı batıda barışı sağlamak, ardından Sovyetler’in Wehrmacht’ın kalan güçleriyle savaşmasını izlemekti. Adolf Hitler bu olayları duyunca Himmler’i vatan haini olarak ilan etti intihar etmeden bir gün önce Himmler’in bütün yetkilerini ve rütbelerini aldığını açıkladı. Hitler’in ardından kariyeri boyunca Himmler’le birçok kez karşı karşıya gelen Joseph Goebbels ülkenin başkanı oldu. Ayrıca Hermann Goering de Hitler tarafından vatan haini ilan edilmişti. Himmler bu olaylar yaşanırken, Reich Leader-SS (SS Lideri), Alman Polis Şefi, İçişleri Bakanı, Volkssturm Komutanı (Nazi Almanyası’nın son aylarında savaşan birliklerden biri), Vatan Ordusu Komutanı ve Almanya Hükümet Temsilcisi rütbelerine sahipti.

Himmler’in, Kont Bernadotte ile yaptığı görüşmeler sonuç vermedi. Berlin’e de dönemeyeceği için Plön yakınlarında batı bölgesinin kuzeyinde savaşan ve o zaman bütün Alman kuvvetlerinin komutanı olan Amiral Kar Dönitz’e katıldı. Fakat Dönitz, Himmler’i derhal yanından uzaklaştırdı ve kendisine Alman hükümetinde yer olmadığını söyledi.
Himmler hayatta kalma çabalarını sürdürmeye devam ediyordu. Son çare olarak Amerika’ya iltica etmeye kalktı. General Dwight Eisenhower’ın karargahıyla temasa geçti ve Nazi lideri olarak mahkemeye çıkarılmaması halinde bütün Almanya’yı müttefiklere teslim edeceğini söyledi. Himmler’in akli dengesinin durumu Eisenhower’a yaptığı başvuruda savaş öncesi Almanya’da polis şefi olmak istediğini ve Eisenhower’a nazi selamı mı vermesi gerektiğini yoksa elini mi sıkması gerektiğini sormasıyla anlaşıldı. Eisenhower, savaş suçlusu olarak ilan edilen Himmler ile konuşmayı reddetti.
Eski meslektaşları tarafından reddedilmesi ve Müttefikler’in kellesini istemesi Himmler’i çıkmaza sokmuştu. Çaldığı her kapı suratına kapılan Himmler Hollanda sınırındaki Dönitz hükümetinin başkenti Flensburg’da sayısız gün geçirdi. Tutuklanmaktan kurtulmak için, kendisini Gizli Ordu Polis Şefi olarak gizledi ve adını Heinrich Hitzinger olarak değiştirdi. Hiç kesmediği bıyığını traş etti ve sol gözüne de bir bant taktı. Bundan sonraki tek planı Baverya’ya dönebilmekti. Sınırlardan geçebilmek için sahte evraklarını özenle düzenledi ve yola koyuldu. Fakat bu sahte evraklar Bremen’deki İngiliz Ordusu’nun incelemesi sonucu açığa çıktı ve Heinrich Himmler 22 Mayıs’ta Çavuş Arthur Britton tarafından tutuklandı. Hemen ardından Heinrich Himmler olduğu da anlaşıldı. Himmler daha sonra Nuremberg’de Nazi liderlerinin yargılanacağı mahkemeye gönderilmek üzere hazırlandı. Fakat Lüneburg’da potasyum sinayür kapsülü yutarak intihar etti ve soruşturması yapılamadı. Bu siyanür kapsülleri SS subaylarının dişerinin içine Holocaust’tan (Büyük Tahribat) önce yerleştirilmişti. Takma dişin içinde bulunan kapsül herhangi olağanüstü bir durumda intihar edebilmeleri için hazır bulunuyordu. Himmler’in son sözleri “Ich bin Heinrich Himmler!” (Ben Heinrich Himmler!) oldu. Hemen ardından Himmler’in cesedi gizlice yakıldı ve Lüneburg Heath yakınlarında bilinmeyen bir mezara defnedildi. Himmler’in mezarının yeri günümüzde de bilinmiyor.
Himmler’in intiharının ardından birkaç iddia ortaya sürüldü. Lüneburg’da intihar edenin Himmler olmadığı fakat ona çok benzeyen birinin Himmler için intihar ettiği iddia edildi. Daha sonra ODESSA (Organisation der ehemaligen SS-Angehörigen, Eski SS Üyeleri Derneği) tarafından daha değişik ifadeler ortaya atıldı ve iddialar ilginç bir boyuta ulaştı. ODESSA’ya göre Himmler, Waldviertel yakınlarındaki ufak bir köy olan Strones’a kaçmıştı. Burası Alois Hitler’in doğum yeri olan Avusturya’da Viyana’nın kuzeyinde kalan bir yerdi. Buraya yerleştikten sonra sürgün edilen ve tekrar doğan bir SS birliğini yönettiği idda edildi.
Himmler’in değil de bir ikizinin intihar ettiği iddiası Hugh Thomas tarafından 2001’de piyasaya sürülen SS-1: The Unlikely Death of Heinrich Himmler ( SS-1 Heinrich Himmler’in Şüpheli Ölümü) kitabında da yer buldu. Ayrıca kanıtlı bir şekilde. Thomas, Himmler’in otopsi kayıtlarının detaylı bir şekilde eksiksiz raporuna ulaştı. Bu raporda cesedin kulaklarındaki kıla kadar detaylar yazılmıştı da Himmler’in çocukluğunda eskrim yaparken yaralandığı sol yanağının altındaki belirgin yara izinden bahsedilmemişti bile.
Aynı zamanlarda piyasaya sürülen ve Amerikalı Nazi yazarı Joseph Bellinger’ın kaleme aldığı “Himmler’s Death” (Himmler’in Ölümü) kitabı, bu iddialara başka bir boyut kazandırdı. Teoriye göre Himmler, İngiliz ordusu tarafından 1945 yılının Mayıs ayında süikaste uğradı.
Martin Allen’in kitabı “Himmler’s Secret War” (Himmler’in Gizli Savaşı) da İngiliz arşivlerinden yola çıkarak buna benzer iddialarda bulundu. David Irving de Himmler’in İngiliz soruşturmacılar tarafından dövülerek öldürüldüğünü ve ayrıca dövüldükten sonra burnunun da kırıldığını iddia etti.
Yazıyı Paylaş
Okumaya Devam





